Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Güven Delice, ABD dolarının dünya için rezerv para statüsü konumunu, Rusya-Ukrayna savaşı ve sonrasında yerel para birimlerinin durumunu ve ABD dolarının dünya üzerindeki hegemonyasının neden bir süre daha sarsılmayacak.

Zaman zaman ABD dolarının küresel hakimiyetinin azalacağına ve hatta ortadan kalkacağına yönelik iddialı çıkışlar ve beklentiler gündeme geliyor. Ancak bu beklentiler kısa süre sonra yerini mevcut sisteme uyum eksikliklerinin giderilmesine yönelik çabalara bırakıyor.

2008 finansal krizinden sonra gündemi bir süre meşgul eden de-dolarizasyon[1]girişimleri, Rusya'ya yönelik yaptırımlar sonrasında yeniden ve daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birçok uzman önceki durumu referans alarak, doların küresel ekonomiyi yöneten kurallara dayalı düzenin çıpası olarak önemli bir fonksiyon icra ettiğini ve doların hakimiyetine ilişkin tartışmaların bu gerçekliği ihmal ettiğini savunarak bu durumun da kalıcı sonuçları olamayacağı yönünde değerlendirmeler yapıyor. Ancak bu sefer görünüm daha farklı. Doların hegemonyası devam etse de bu durumu orta ve uzun vadede tersine çevirmeye yönelik ciddiye alınabilecek çok sayıda gelişme ve girişim söz konusu.

DOLAR HEGEMONYASI VE ABD'NİN TUTUMU

Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) başka ülkelere yaptırım uygulama gücü doğrudan doların merkezi rolünden kaynaklanıyor. Doların rezerv para statüsü ve yaygın kullanımı, ABD'ye istediğinde işlemleri engellemek ve varlıklara el koymak gibi olağanüstü bir güç kullanma imkanı sunuyor. Halihazırda bazı ülkeler ABD öncülüğünde Batı'nın yaptırımlarına maruz bırakılırken diğer birçok ülkeye de bu yaptırımlar üzerinden gözdağı veriliyor.

ABD'nin bu imkanı zaman zaman küresel menfaatler görüntüsü altında kendi çıkarları doğrultusunda keyfi bir biçimde kullanması önemli rahatsızlıklar doğuruyor. Mevcut durumda Batılı ülkeler de dahil hiçbir ülkenin, benzer şiddette olmasa bile bu tür yaptırımların konusu olmayacağına dair garantisi bulunmuyor. Bu pencereden bakıldığında, doların hakimiyetini zayıflatan faktörler arasında ekonomik gelişmelerin yanı sıra jeopolitik gelişmelerin de etkisinin ağırlığı hissediliyor. Jeopolitik gerilimler de-dolarizasyon girişimlerinde birtakım hareketlenmelere yol açarken, gönüllü veya zorunlu ABD'nin yanında bulunan ülkelerde de güvenlik kaygıları ekonomik kaygıların önüne çıkıyor.

RUSYA'YA YAPTIRIMLAR

Rusya, 2014 yılında Kırım'ı yasa dışı ilhakının ardından ABD ve Avrupa Birliği (AB) kaynaklı yaptırımlara maruz kaldı. 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşının ardından ise bu yaptırımların kapsamı ve şiddeti arttı. Söz konusu yaptırımlar, finansal ve ticaridir. Finansal yaptırımlar kapsamında Rusya Merkez Bankası rezervlerinin dondurulması, önde gelen Rus bankalarının finansal iletişim sistemi Dünya Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Birliği'nden (SWIFT) çıkarılması, bu kurumların varlıklarının dondurulması ve uluslararası finansal piyasalara erişime yönelik kısıtlamalar yer alıyor. Ticaret önlemleri ise ABD menşeli teknolojik ürünlerin Rusya ve Belarus'a ihracının kısıtlanması, bazı mal ve hizmetlerin ihracat ve ithalatına yönelik kısıtlamalar ve Rus petrolüne tavan fiyat uygulamasını içeriyor.

YAPTIRIMLAR NASIL UYGULANIYOR?

ABD, söz konusu yaptırımları doların küresel ölçekte kullanımını sağlayan SWIFT ve Takas Odası Bankalararası Ödeme Sistemi (CHIPS) ödeme altyapılarını kullanarak yapıyor. SWIFT, sınır ötesi ödeme ve mutabakat amacıyla kullanılan bir iletişim sistemidir. Merkezi Belçika'da bulunan bu sistemdeki veriler üzerinden ABD, uluslararası finansal akımları takip ve kontrol edebiliyor. Yine ABD'nin kontrolündeki özel bir transfer sistemi olan CHIPS üzerinden günlük yaklaşık 1,8 trilyon dolarlık işlem yapılıyor. Bu sistemler katılımcı ülkeler açısından önemli işlevler görürken, zaman zaman ABD'nin sorun yaşadığı ülkeler için bir yaptırım aracına dönüşebiliyor. SWIFT üzerinden uygulanan yaptırımlar, ilgili ülkenin ekonomik ve finansal yapısı üzerinde oldukça sarsıcı etkiler doğurduğu gibi bir bütün olarak uluslararası finansal sistemin istikrarını da tehdit ediyor. Uluslararası ödemelerdeki rolü dolayısıyla SWIFT üzerinden uygulanan yaptırımlar "finansal nükleer silah" olarak adlandırılıyor.

Bu durum, söz konusu sistemden dışlanarak uluslararası ticari ve finansal işlemlerde sıkıntı yaşayan ülkeleri alternatif arayışlarına sevk ediyor. Bu anlamda Rusya 2014 yılında Finansal Mesaj Transfer Sistemi'ni (SPFS) geliştirdi. Çin buna benzer şekilde 2015 yılında Sınır Ötesi Bankalararası Ödeme Sistemini (CIPS) oluşturdu. 2022'de ise Hindistan dış ticaret ödemeleri için Hindistan Rupisi Cinsinden Uluslararası Ticaret Ödeme Mekanizması'nı devreye soktu. Ancak mevcut halleriyle bu mekanizmaların gerek altyapı, gerekse güvenilirlik ve kabul noktasında önemli sorunları bulunuyor.

YAPTIRIMLAR ALTERNATİF ARAYIŞLARINI MOTİVE EDİYOR

Ekonomik yaptırımların mevcut uluslararası rezerv para sistemini nasıl etkileyeceği önemli bir tartışma alanıdır. Tartışmanın bir tarafında küresel sistem açısından sorunlu görülen ülkelerin cezalandırılmasının yanlış bir şey olmadığını ve bu yaptırımların doların rezerv para statüsüne zarar vermeyeceğini savunanlar yer alıyor. Karşı taraftakiler ise, bir ülkenin uluslararası varlıklarının tek taraflı kararlarla dondurulması ve el konulması gibi sert tedbirlerin yaptırıma maruz kalan ülkelerin yanı sıra diğer birçok ülkeyi de rahatsız edeceği ve alternatif arayışlarına iteceğini belirtiyorlar. Bu bağlamda söz konusu yaptırımlar, doların küresel rezervler içerisindeki payının gerilemesi sürecini hızlandıracak ve farklı paraların öne çıkmasına zemin oluşturacaktır.

Mevcut yaptırımların ağırlıklı olarak ABD'nin kendi çıkarları doğrultusunda dizayn edilmesi, diğer ülkelerin de bu anlamda hedef olabilecekleri algısını güçlendiriyor. Bu tarz yaptırımlar, uluslararası para sisteminin bazı ülkelere sağladığı dengesiz ayrıcalıkların daha fazla sorgulanmasına yol açıyor ve alternatif para ve parasal düzenleme arayışlarını motive ediyor. ABD yaptırımlarıyla karşılaşma riski olan ülkeler alternatif parasal ve finansal düzenlemelere daha fazla ilgi gösteriyor. Yaptırımlardan rahatsız olan birçok ülke ise ABD'yi karşılarına alarak uluslararası sistemden dışlanma kaygılarıyla, mevcut jeopolitik koşullarda kendi güvenlikleri açısından sessiz kalmaktan yana tavır alabiliyorlar.

Diğer taraftan bu ülkeler söz konusu yaptırımların dolaylı etkilerine maruz kalıyor. Bu durum, ABD'nin geleneksel müttefiklerini ve uluslararası toplumun önemli bir kısmını doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde karşısına almasına neden oluyor. Ayrıca Rusya'ya karşı takınılan bu sert tavrın, İsrail'in Filistin'e karşı yürüttüğü ve bütün insanlığın vicdanını yaralayan saldırıları karşısında gündeme gelmemesi arkasına sığındıkları evrensel insani değerler, evrensel hukuk ve kurallara dayalı sistemler paradigmasını da bütünüyle çökertti. Bu gelişmeler, doların hakimiyetine yönelik sorgulamaların ve meydan okumaların çok daha ileri aşamalara geçmesine yol açabilecektir.

ABD DOLARININ YAKIN GELECEKTE DURUMU

ABD dolarının gücünün yakın bir gelecekte önemli bir aşınmaya konu olmayacağı düşünülüyor. Ancak orta ve uzun vadede diğer ulusal ve bölgesel para birimleri dolara alternatif bir konuma gelebileceklerdir. Diğer taraftan, ABD cenahında özellikle son dönemlerdeki yaptırımlar ve yaptırım tehditlerinin bu süreci hızlandırabileceğine dair kaygılar giderek artmaya başladı. ABD'nin üst düzey ekonomi yöneticilerinin de aralarında bulunduğu bazı yetkililer ve uzmanlar, yaptırımların bu şekilde kullanımının doların küresel para konumuna zarar vereceğine dikkati çekiyor. Söz konusu çevreler, ABD'nin yaptırımlar konusundaki katı tavrını yumuşatarak bunların sırf kendi jeopolitik amaçları için değil, bütün ülkelerin menfaatleri doğrultusunda uygulandığı konusunda bir algı oluşturmasının doların itibarını koruyabileceğine dair bir kanaat içerisindeler. Bu bağlamda, yaptırımların gerekçelerinin kabul edilebilir olması, merkez bankası rezervlerinin dondurulması gibi uç uygulamalar yerine daha dar kapsamlı yaptırımların tercih edilmesi, diğer ülkelerin bu anlamda taraf seçmeye zorlanmaması, yaptırımların 3'üncü taraflar üzerindeki etkilerini azaltıcı önlemler alınması gibi somut öneriler gündeme getiriliyor.

ABD, kendi parasını, merkezinde yer aldığı uluslararası finans alt yapıyı ve uluslararası kuruluşlar üzerindeki hakim pozisyonunu dış politikasının bir uzantısı olarak yaptırım ve tehdit amaçlı kullanmaktan vazgeçerse, bu durum mevcut konumunu bir süre devam ettirmesini mümkün kılabilir. Ancak ABD'nin parasının gücünü dış politika hedefleri için kullanmaktan vazgeçmesini ve küresel gelişmeleri dikkate alarak gönüllü biçimde Çin'e veya diğer ülkelere parasal anlamda bir alan açmasını ve sistemi rahatlatmasını beklemek kısa vadede pek mümkün gözükmüyor.

Diğer taraftan, de-dolarizasyon girişimlerinin henüz çok etkili sonuçlar doğurduğu söylenemez. Doların uluslararası rezervlerdeki kullanımı 1999'da yüzde 71 iken 2022'de yüzde 58'e düşse de uluslararası değişim aracı ve hesap birimi gibi diğer alanlardaki gücünde önemli bir gerileme söz konusu değil. ABD'nin sahip olduğu yüksek ekonomik ve teknolojik güç, bunun ortaya çıkardığı askeri ve siyasi üstünlük, uluslararası kuruluşlarla oluşturduğu ilişki biçimleri, oluşturduğu finansal altyapı gibi faktörler doların hakimiyetine meydan okuyacak girişimlerin işini önemli ölçüde zorlaştırıyor.

Çin başta olmak üzere ekonomik güç anlamında ABD'yi dengeleyebilecek ülkelerin paralarını dolar karşısında alternatif olarak görmemiz daha uzun zaman alacak gibi görünüyor. Ancak bu süreçte bir taraftan doların hakimiyet alanının giderek zayıfladığına ve özellikle bölgesel ekonomik entegrasyonlarda dolar yerine ulusal paraların kullanımının giderek yaygınlaştığına tanıklık edilecektir. ABD'nin uluslararası para sistemindeki hakim pozisyonunun zayıflamasının önemli siyasi yansımaları olacak ve küresel güç dengeleri değişecektir. Çok kutuplu bir para sisteminde, ABD'nin bu alandaki aşırı kazançları ve diğer alanlara da sirayet eden üstünlükleri önemli ölçüde ortadan kalkacaktır.

[1]Kavrama, dolarsızlaşma, dolardan uzaklaşma, ters para ikamesi gibi karşılıklar verilmektedir.

İhracata en büyük katkı mücevher sektöründen! İhracata en büyük katkı mücevher sektöründen!

[Prof. Dr. Güven Delice, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı]

Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Alper TÜLÜ